28 Ocak 2013 Pazartesi

Didier Drogba

O rakip savunmalara nefes aldırmayan bir dağıtıcı.
O gol pozisyonlarını asla affetmeyen bir bitirici.
O tazı gibi hızlı, şahin bakışlı, kartal gibi yırtıcı!
O durdurulması imkansız azgın bir boğa! O’nun adı Didier Drogba.
Tam ismiyle Didier Yves Drogba Tebily, 11 Mart 1978’de Fildişi Sahili’nin Abidjan kentinde dünyaya geldi. Arkadaşları ve ailesi tarafından TITO olarak çağrılan oyuncunun delikanlılık zamanlarını geçireceği ülke olan Fransa’ya yerleşmesi ise 1983 yılında, yani 5 yaşındayken gerçekleşti.
Dayısı Michael’in Goba’da profesyonel bir futbolcu olması ve ikinci ligde top koşturması, küçük Didier’in de futbolla tanışmasını kolaylaştırır. Ancak Drogba düzenli olarak antrenmanlara gitmeye başlamak için bir süre beklemek zorundaydı. Çünkü ailesi notları kötüye gidince antrenmanlara gitmesini yasaklamıştı. Bunun üzerine bir süre okuluna ve derslerine ağırlık veren küçük Didier, notlarını düzelttikten sonra tekrar futbola dönmek için izin almayı başardı.
Futbola ilk başladığı yıllarda savunma oyuncusu olarak görev yapıyordu Drogba… Bu zamanlarını gülümseyerek anımsayan yıldız oyuncu şunları söylüyor: “Savunmada oynuyordum ve gerçekten felakettim. Düşünün Lillian Thuram gibi bir oyuncunun mevkiinde rezalettim.”
15 yaşında Levallios takımına imza atan Drogba, 2.ligde mücadele eden kulüpte gösterdiği performansla yıldızını yavaş yavaş parlatmaya başlamıştı. Ligue 1 takımlarından Guingamp, potansiyelini gördüğü Fildişili oyuncuyu antrenmanlara davet etti. Ancak şans bu ya talihsiz bir şekilde ayağı kırılınca sözleşme imzalama şansını kaybetti. Yine de futboldan kopmayarak azimle çalışan Drogba yeniden yeşil sahalara dönerek Monaco ve Paris Saint Germain gibi dev kulüplerin yetenek avcılarının dikkatini çekmeyi başarmıştı.
Ancak yıldız oyuncu büyük kulüplerden gelen tekliflerin aksine kendisinin mentörlüğünü yapan ve ikinci bir baba olarak gördüğü Marc Westerloppe’un çalıştırdığı Le Mans ile anlaştı. İkinci ligin orta sıralarında yer alan takımında ilk zamanlar pek de kendini gösteremeyen Drogba, Westerloppe’un görevine son verilince kulüpten ayrılma kararı aldı.
Halen kendisiyle ilgilenen Guingamp ile 2002 yılında sözleşme imzalayan Didier Drogba beklenen patlamayı bu takımda yaptı. Oynadığı muhteşem futbol ve attığı 17 golle izleyenleri büyüleyerek sene sonunda Fildişi Sahili milli takımına davet edildi.
Artık büyük kulüplerde dikkatini Drogba’nın üzerine çevirmeye başlamıştı. Jose Mourinho 2003 yılında çalıştırdığı Porto’ya onu almak istedi ancak yıldız oyuncu Fransa’nın dev kulüplerinden Marsilya’yı tercih etti.
Marsilya, şampiyonlar liginde Real Madrid, Porto ve Partizan’ın yer aldığı gruptan çıkamasa da Drogba attığı 5 golle beklentilerin üzerine fazlasıyla çıkmıştı. Ligde makine düzeninde işleyen Lyon’u yıkmak mümkün olmayınca Didier ve arkadaşlarının önünde tek bir hedef kalmıştı: UEFA kupası.
Fransız ekibi Liverpool, Inter ve Newcastle gibi dev kulüpleri elerken Drogba attığı 6 golle Marsilya’yı Göteborg’taki finale taşıyan en önemli isim oldu. Fakat Ullevi stadında gülen taraf Rafael Benitez’in Valencia’sı olunca Drogba’nın Avrupa Kupası rüyası bir başka bahara kaldı.
Ancak o yıl Fransa’da Drogba’yı kimse durduramadı ve 35 maçta attığı 18 golle ülkede yılın futbolcusu seçilmeyi başardı. Mourinho bu kez Chelsea adına olmak üzere Drogba’nın kapısını ikinci kez çalarken 24 milyon poundluk, Marsilya’nın reddedemeyeceği bir teklif sundu. Portekizli teknik adam sonunda hayalindeki golcüyü kadrosuna katmayı başarmıştı...
Temmuz 2004’te Chelsea’ye transfer olan Didier Drogba, Premier lige çabuk ısındı ve üçüncü maçında Crystal Palace filelerini havalandırdı. Liverpool’la oynadıkları maçta mide kaslarından sakatlanan yıldız oyuncu iki ay sahalardan uzak kalmasına rağmen Fransız Thierry Henry’nin ardından attığı 16 golle maç başına ortalama gol sayısında ikinci oldu.
Drogba ve Lampard önderliğinde ki Chelsea tam elli yıl aradan sonra ligde şampiyonluk ipini göğüslerken Şampiyonlar ligi yarı finalinde elendikleri Liverpool ile Lig Kupası finalinde karşılaştı. Muhteşem oynayan Fildişili oyuncu takımına kupayı getiren golü maçın uzatma dakikalarında kaydederek bir kez daha kalitesini ispatlarken maviler, sezonu çifte kupa zaferiyle kapattı.
İngiltere’de ki ikinci yılında Londra ekibinin ligi domine etmesinde Drogba’nın golü koklama yeteneğinin büyük payı oldu. Yıldız oyuncu gol üstüne gol yağdırırken rakip savunmalar onu durdurmakta fazlasıyla zorlanıyordu. Fırtına gibi esen Chelsea, sene sonunda şampiyonluğa zorlanmadan ulaşırken Drogba attığı 12 golün yanı sıra yaptığı 11 asistle göz doldurdu.
Sonraki 3 sezonda Chelsea, Manchester United’ın şampiyonluğunu izlemek zorunda kalsa da Drogba zaman zaman sakatlıklarla boğuşmasına rağmen attığı gollerle ayakta kalan ender isimlerden biri oldu. Fildişili yıldız, 2006-2007 sezonunda attığı 20 golle Ada’da ilk kez krallık tacını taktı.
2009-2010 sezonu ise Chelsea için geri dönüş yılı olurken Drogba rakip fileleri 29 kez sarsarak bir kez daha gol kralı oldu. Maviler sezon boyu müthiş bir performans ortaya koyarken ligi ve Federasyon Kupasını müzesine götürmeyi başardı.
Bu müthiş başarının ertesi yılı yine hayal kırıklığı olurken 2011-2012 sezonu Drogba için adeta rüya gibi geçti. Mart ayında Mavi formayla Premier ligdeki 100.golünü atan Fildişili, Chelsea’yi Şampiyonlar Ligi’nde adeta tek başına sırtlıyordu. 
Yarı finalde Barcelona’yı yıkan golü atan Drogba, finalde takımının yine en büyük kozuydu. Bayern Münih ile evi Allianz Arena’da oynanan finalde maviler 1-0 gerideyken 88.dakikada muhteşem bir kafa golüne imza atan Drogba, kendinden emin Almanları şoka sokuyordu.
Uzatmalarda başka gol olmamış maç penaltılara kalmıştı. İngilizlerde korku vardı ancak 2008’deki finalin aksine bu kez gülen taraf oldular. Didier Drogba da son penaltıyı gole çevirerek zafere imzasını atıyordu.
Hayallerini süsleyen kupaya bu kez ulaşan Didier Drogba, 3 gün sonra Chelsea taraftarlarını adeta şoka soktu. Hiç kimsenin beklemediği bir hareketle Çin’in Shanghai Shenhua takımına imza attı Fildişili.
Kulüp kariyerindeki bu muhteşem kariyeri gol sayısı olarak milli takıma da taşımayı başardı Didier Drogba. İlk kez 2002 yılında Fildişi formasını sırtına geçiren yıldız oyuncu 2006 şubatında kaptan olarak Afrika Uluslar Kupasında mücadele etti. Yarı finalde Kamerun’u eleyen Drogba ve arkadaşları finalde ev sahibi Mısır’a penaltı vuruşları sonucu elenmekten kurtulamadı.
2006 Dünya Kupası’nda ise en zorlu grupta Hollanda, Arjantin ve Sırbistan ile karşılaşan Fildişi Sahili, çok iyi maçlar çıkarmasına rağmen evinin yolunu erken tuttu.
2008 Afrika Uluslar Kupası’nda yine Mısır’a bu kez yarı finalde elenen Drogba ve arkadaşları 2010 Dünya Kupası’nda ise gruptan çıkamadılar.
2012 Afrika Uluslar Kupası’nda ise bir şok bekliyordu Drogba’yı. Bir kez daha finale kaldılar ama sürpriz bir şekilde Zambia’ya penaltılarla elenmekten kurtulamadılar. Drogba için sonu hayal kırıklığıyla bitse de turnuvanın en golcü oyuncusu olmayı başardı.
Dünya futbolunun son 10 yılına damga vuran oyunculardan biri olan Didier Drogba’nın futbol kariyeri işte böyle. Neden futbolu seçtiği sorusuna Drogba’nın yanıtı ise çok ilginç: “Hızım benim en önemli özelliğim. Küçükken mahalle aralarında kovalamaca oynarken kimse beni yakalayamazdı. Futbol oynamaya karar vermeden önce sprinter olmayı hayal ederdim. Ama futbol, sadece koşmaktan daha zevkliydi ve dolayısıyla bende zevkli olanı seçtim”.
Fildişi Sahilinin Abidjan kentinden, Fransa’ya oradan İngiltere’ye, Çin derken şimdi de İstanbul’a uzanan bu hikaye Drogba’nın ne kadar hırslı ne kadar azimli bir insan olduğunun en büyük göstergesi.
Paris’te tanışıp evlendiği Malili eşi Diakite Lalla’dan 3 çocuğu olan Didier Drogba’nın kendisinden küçük 2 kardeşi Joel ve Freddy’de futbolcu. Hayır işlerinde de ismini sıkça gördüğümüz yıldız oyuncu, ülkesi ve Afrika için her zaman yardımlarda bulunuyor.
Eğer bir futbolsever olarak televizyonun başındaysanız ve ekranda onun oynadığı bir maç varsa sadece Drogba’yı seyretmek için bile o karşılaşma izlenir. Merak etmeyin; sahada varını yoğunu ortaya koyan bu Afrikalı size kesinlikle pişmanlık yaşatmaz.

Hiç yorum yok: