O gol pozisyonlarını asla
affetmeyen bir bitirici.
O tazı gibi hızlı, şahin
bakışlı, kartal gibi yırtıcı!
O durdurulması imkansız
azgın bir boğa! O’nun adı Didier Drogba.
Tam ismiyle Didier Yves
Drogba Tebily, 11 Mart 1978’de Fildişi Sahili’nin Abidjan kentinde dünyaya
geldi. Arkadaşları ve ailesi tarafından TITO olarak çağrılan oyuncunun
delikanlılık zamanlarını geçireceği ülke olan Fransa’ya yerleşmesi ise 1983
yılında, yani 5 yaşındayken gerçekleşti.
Dayısı Michael’in Goba’da
profesyonel bir futbolcu olması ve ikinci ligde top koşturması, küçük Didier’in
de futbolla tanışmasını kolaylaştırır. Ancak Drogba düzenli olarak antrenmanlara
gitmeye başlamak için bir süre beklemek zorundaydı. Çünkü ailesi notları kötüye
gidince antrenmanlara gitmesini yasaklamıştı. Bunun üzerine bir süre okuluna ve
derslerine ağırlık veren küçük Didier, notlarını düzelttikten sonra tekrar
futbola dönmek için izin almayı başardı.
Futbola ilk başladığı
yıllarda savunma oyuncusu olarak görev yapıyordu Drogba… Bu zamanlarını
gülümseyerek anımsayan yıldız oyuncu şunları söylüyor: “Savunmada oynuyordum ve
gerçekten felakettim. Düşünün Lillian Thuram gibi bir oyuncunun mevkiinde rezalettim.”
15 yaşında Levallios takımına
imza atan Drogba, 2.ligde mücadele eden kulüpte gösterdiği performansla
yıldızını yavaş yavaş parlatmaya başlamıştı. Ligue 1 takımlarından Guingamp, potansiyelini
gördüğü Fildişili oyuncuyu antrenmanlara davet etti. Ancak şans bu ya talihsiz
bir şekilde ayağı kırılınca sözleşme imzalama şansını kaybetti. Yine de
futboldan kopmayarak azimle çalışan Drogba yeniden yeşil sahalara dönerek
Monaco ve Paris Saint Germain gibi dev kulüplerin yetenek avcılarının dikkatini
çekmeyi başarmıştı.
Ancak yıldız oyuncu büyük
kulüplerden gelen tekliflerin aksine kendisinin mentörlüğünü yapan ve ikinci
bir baba olarak gördüğü Marc Westerloppe’un çalıştırdığı Le Mans ile anlaştı. İkinci
ligin orta sıralarında yer alan takımında ilk zamanlar pek de kendini
gösteremeyen Drogba, Westerloppe’un görevine son verilince kulüpten ayrılma
kararı aldı.
Halen kendisiyle ilgilenen
Guingamp ile 2002 yılında sözleşme imzalayan Didier Drogba beklenen patlamayı
bu takımda yaptı. Oynadığı muhteşem futbol ve attığı 17 golle izleyenleri
büyüleyerek sene sonunda Fildişi Sahili milli takımına davet edildi.
Artık büyük kulüplerde
dikkatini Drogba’nın üzerine çevirmeye başlamıştı. Jose Mourinho 2003 yılında
çalıştırdığı Porto’ya onu almak istedi ancak yıldız oyuncu Fransa’nın dev kulüplerinden
Marsilya’yı tercih etti.
Marsilya, şampiyonlar
liginde Real Madrid, Porto ve Partizan’ın yer aldığı gruptan çıkamasa da Drogba
attığı 5 golle beklentilerin üzerine fazlasıyla çıkmıştı. Ligde makine
düzeninde işleyen Lyon’u yıkmak mümkün olmayınca Didier ve arkadaşlarının
önünde tek bir hedef kalmıştı: UEFA kupası.
Fransız ekibi Liverpool, Inter
ve Newcastle gibi dev kulüpleri elerken Drogba attığı 6 golle Marsilya’yı
Göteborg’taki finale taşıyan en önemli isim oldu. Fakat Ullevi stadında gülen
taraf Rafael Benitez’in Valencia’sı olunca Drogba’nın Avrupa Kupası rüyası bir
başka bahara kaldı.
Ancak o yıl Fransa’da
Drogba’yı kimse durduramadı ve 35 maçta attığı 18 golle ülkede yılın futbolcusu
seçilmeyi başardı. Mourinho bu kez Chelsea adına olmak üzere Drogba’nın
kapısını ikinci kez çalarken 24 milyon poundluk, Marsilya’nın reddedemeyeceği
bir teklif sundu. Portekizli teknik adam sonunda hayalindeki golcüyü kadrosuna
katmayı başarmıştı...
Temmuz 2004’te Chelsea’ye
transfer olan Didier Drogba, Premier lige çabuk ısındı ve üçüncü maçında Crystal
Palace filelerini havalandırdı. Liverpool’la oynadıkları maçta mide kaslarından
sakatlanan yıldız oyuncu iki ay sahalardan uzak kalmasına rağmen Fransız
Thierry Henry’nin ardından attığı 16 golle maç başına ortalama gol sayısında
ikinci oldu.
Drogba ve Lampard
önderliğinde ki Chelsea tam elli yıl aradan sonra ligde şampiyonluk ipini göğüslerken
Şampiyonlar ligi yarı finalinde elendikleri Liverpool ile Lig Kupası finalinde
karşılaştı. Muhteşem oynayan Fildişili oyuncu takımına kupayı getiren golü
maçın uzatma dakikalarında kaydederek bir kez daha kalitesini ispatlarken maviler,
sezonu çifte kupa zaferiyle kapattı.
İngiltere’de ki ikinci
yılında Londra ekibinin ligi domine etmesinde Drogba’nın golü koklama
yeteneğinin büyük payı oldu. Yıldız oyuncu gol üstüne gol yağdırırken rakip
savunmalar onu durdurmakta fazlasıyla zorlanıyordu. Fırtına gibi esen Chelsea,
sene sonunda şampiyonluğa zorlanmadan ulaşırken Drogba attığı 12 golün yanı sıra
yaptığı 11 asistle göz doldurdu.
Sonraki 3 sezonda Chelsea,
Manchester United’ın şampiyonluğunu izlemek zorunda kalsa da Drogba zaman zaman
sakatlıklarla boğuşmasına rağmen attığı gollerle ayakta kalan ender isimlerden
biri oldu. Fildişili yıldız, 2006-2007 sezonunda attığı 20 golle Ada’da ilk kez
krallık tacını taktı.
2009-2010 sezonu ise
Chelsea için geri dönüş yılı olurken Drogba rakip fileleri 29 kez sarsarak bir
kez daha gol kralı oldu. Maviler sezon boyu müthiş bir performans ortaya
koyarken ligi ve Federasyon Kupasını müzesine götürmeyi başardı.
Bu müthiş başarının ertesi
yılı yine hayal kırıklığı olurken 2011-2012 sezonu Drogba için adeta rüya gibi
geçti. Mart ayında Mavi formayla Premier ligdeki 100.golünü atan Fildişili,
Chelsea’yi Şampiyonlar Ligi’nde adeta tek başına sırtlıyordu.
Uzatmalarda başka gol
olmamış maç penaltılara kalmıştı. İngilizlerde korku vardı ancak 2008’deki
finalin aksine bu kez gülen taraf oldular. Didier Drogba da son penaltıyı gole
çevirerek zafere imzasını atıyordu.
Hayallerini süsleyen
kupaya bu kez ulaşan Didier Drogba, 3 gün sonra Chelsea taraftarlarını adeta
şoka soktu. Hiç kimsenin beklemediği bir hareketle Çin’in Shanghai Shenhua
takımına imza attı Fildişili.
2006 Dünya Kupası’nda ise en
zorlu grupta Hollanda, Arjantin ve Sırbistan ile karşılaşan Fildişi Sahili, çok
iyi maçlar çıkarmasına rağmen evinin yolunu erken tuttu.
2008 Afrika Uluslar
Kupası’nda yine Mısır’a bu kez yarı finalde elenen Drogba ve arkadaşları 2010
Dünya Kupası’nda ise gruptan çıkamadılar.
2012 Afrika Uluslar
Kupası’nda ise bir şok bekliyordu Drogba’yı. Bir kez daha finale kaldılar ama
sürpriz bir şekilde Zambia’ya penaltılarla elenmekten kurtulamadılar. Drogba
için sonu hayal kırıklığıyla bitse de turnuvanın en golcü oyuncusu olmayı
başardı.
Dünya futbolunun son 10
yılına damga vuran oyunculardan biri olan Didier Drogba’nın futbol kariyeri
işte böyle. Neden futbolu seçtiği sorusuna Drogba’nın yanıtı ise çok ilginç: “Hızım
benim en önemli özelliğim. Küçükken mahalle aralarında kovalamaca oynarken
kimse beni yakalayamazdı. Futbol oynamaya karar vermeden önce sprinter olmayı
hayal ederdim. Ama futbol, sadece koşmaktan daha zevkliydi ve dolayısıyla bende
zevkli olanı seçtim”.
Fildişi Sahilinin Abidjan
kentinden, Fransa’ya oradan İngiltere’ye, Çin derken şimdi de İstanbul’a uzanan
bu hikaye Drogba’nın ne kadar hırslı ne kadar azimli bir insan olduğunun en
büyük göstergesi.
Paris’te tanışıp evlendiği
Malili eşi Diakite Lalla’dan 3 çocuğu olan Didier Drogba’nın kendisinden küçük
2 kardeşi Joel ve Freddy’de futbolcu. Hayır işlerinde de ismini sıkça
gördüğümüz yıldız oyuncu, ülkesi ve Afrika için her zaman yardımlarda
bulunuyor.
Eğer bir futbolsever
olarak televizyonun başındaysanız ve ekranda onun oynadığı bir maç varsa sadece
Drogba’yı seyretmek için bile o karşılaşma izlenir. Merak etmeyin; sahada
varını yoğunu ortaya koyan bu Afrikalı size kesinlikle pişmanlık yaşatmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder