28 Mayıs 2013 Salı

Barcelona'nın En Pahalı 10 Transferi

1. Ibrahimovic (Inter): €69m + Eto'o
2. Neymar (Santos): €54 million
3. David Villa (Valencia): €40 million
4. Dani Alves (Sevilla): €36 million
5. Cesc Fabregas (Arsenal): €34 million
6. Overmars (Arsenal): €30 million
7. Alexis (Udinese): €26 million
8. Chygrynskiy (Shakhtar): €25 million
9. Ronaldinho (PSG): €25 million
10. Saviola (River Plate): €25 million

Kaynak: sulia.com

27 Mayıs 2013 Pazartesi

Beşiktaş'ta Seçime Doğru

Fikret Orman 2012’de oturdu başkanlık koltuğuna. Her kötü dönemden sonra göreve gelen çoğu yeni gibi “enkaz devraldık” demedi. Bu tür söylemlerin kimseye faydası yoktu. İcraatlarıyla adından söz ettirmeyi amaçladı. Başkan seçileli neredeyse 1,5 yıl oldu. Her şeyi %100 doğru mu yaptı, hayır tabii ki. Hatalar yaptı ama niyetinin iyi olduğu, doğruyu bulmak için çabaladığı aşikar.

Seçim kararından sonra şimdi Serdar Adalı aday oldu. Normal. Adaylar olacak. Demokratik hak. Ama Serdar Adalı’nın olaya bakış açısı, sanki tüm bu olumsuz havanın sorumlusu Fikret Orman’mış tarzındaysa sorun çok büyük. Eğer Beşiktaş kongre üyeleri de böyle bakıyorsa olaya vah vah.

Sorumlu herkesin bildiği üzere başka bir koltukta oturuyor şu an. Beşiktaş’ı kimliğini, saygınlığını alıp söken adam. Sayın Adalı da kısa bir zaman çalıştı kendisiyle. İyi hatırlar o yönetim tarzını. Sonuçta Beşiktaş’ın başkanı Fikret olmuş, Serdar olmuş, Ahmet-Mehmet olmuş önemli değil. Önemli olan kulübün hızlı bir şekilde istikrar yakalaması. Şu an önümüzdeki seçimde yarışacak 2 adayın da Beşiktaşlılığı su götürmez. İkisi de camianın yeniden ayağa kalkmasını istiyor. Tamam da Fikret Orman’ın bu görev süresi yeterli mi? Enkazı kaldırmak ve yeniden yapılanmayı sağlayacak bir süre mi bu?

Sayın Demirören’e 8 yıl dayanan Beşiktaş camiası, geldiğinden bu yana bir şeyleri pozitife dönüştürme çabasındaki başkana sadece 1,5 yıl mı dayanabildi. Aslında bu mantalite sorgulanmalı. Teknik direktörlere bile bir noktaya kadar sabır gösteriliyor, bir şeyleri değiştirmesi için. Serdar Adalı da seçilirse, Beşiktaş için çalışacak, kulübü eski günlerine kavuşturmak için çabalayacak. Şüphem yok. Sadece şu an bir şeyleri değiştirme çabasındaki kişiye çabuk sırt çevrilmesin. Yapılan işlere ve icraatlara göre bir değerlendirme yapıp, oylar öyle verilsin. Rüzgara göre değil.

11 Mayıs 2013 Cumartesi

Elveda İnönü

1983’ün Kasım ayıydı. Rahmetli babam ''seni maça götürüyorum. İnönü stadına gidiyoruz'' dediğinde deliler gibi sevindiğimi bugün bile çok net hatırlıyorum. Babam önce memleketimiz Sakaryaspor’u tutardı, Galatasaray’ı da çok severdi. Ama dayımın sayesinde Beşiktaşlı olan beni elimden tuttuğu gibi Boluspor ile oynanacak maça götürdü. Yerimiz eski açıkta, kapalının hemen yanındaydı. Yıllar boyu stadın her tribününde maçlar izlemiş benim için Eski Açık’ın yeri bu yüzden hep ayrı oldu. Televizyondan hayranlıkla izlediğim futbolcuları o gün canlı görmek gerçekten inanılmazdı. Feyyaz, Sarı Fırtına Metin daha çok gençtiler. O dönemin öne çıkanları Necdet, Fikret, Şekerbegovic benim yıldızlarımdı. Beşiktaş’ın 2-1 kazandığı bu maç, benim İnönü stadına ilk ayak basışımdı.

Sonrasında uzun bir süre maça gidemedim. Daha doğrusu annem salmadı diyelim. ‘’Ne işin var maçta, oğlum bir şey gelir başına’’ diyerek kandırdı durdu beni. Devamında ise tam 10 yıl sonra Ajax maçıyla gittim İnönü’ye. Aman Allah’ım ne kalabalıktı. 2-1’in rövanşında hepimiz umutluyduk. Ajax’ın rüya takım olduğunun farkında değildik. Overmars, Litmanen, Rijkaard, Bergkamp. Yıldızlar gökyüzünden sahaya düşmüştü sanki. 4-0 mağlup olduk ama umurumuzda değildi. Tezahüratlar, şarkılar, kalabalıktan devre arasında bile lavaboya gidememe. Olduğun yerde sıçrayarak izledim maçı. Yerim yine Eski Açık’ta bu kez Numaralı’nın yanındaydı.

1995’te Şampiyonluğu ilan ettiğimiz Gaziantepspor maçını Yeni Açık’ta izledim. Ertuğrul golü attığında kaç sıra uçtum öne hatırlamıyorum. Kaç kişi sırtımdaydı bilmiyorum. Sonraki yıllarda ise Fenerbahçeli, Galatasaraylı arkadaşlarımı da götürdüm yanımda. Hayran kalmışlardı, tribünlerin uyumuna, hep bir ağızdan söylenen şarkılara. Amokachi’nin rüzgar gibi gidişini gördüm. Pascal’ın Dinamo Kiev’e aşırma golü tam önümde olmuştu. Sergen, Adanaspor’a oturduğu yerden gol atarken ters kale arkasında saha içindeydim. Kapalı’nın gücünü sonuna kadar hissettim. Yıldırım Demirören başkan olduktan sonra ise zamanla maça gitme isteğimde azaldı. Ama hemen her dönemde oradaydım. Her gidişimde tüylerim diken diken oldu, gözlerim doldu.

Ve şimdi bugün veda ettik İnönü’ye. Feda tamamdı da veda zormuş gerçekten. Yeni bir stat yapılacak. Modern olacak, çağın gereklerini taşıyacak kabul ama o eski hava olacak mı? Bilemiyorum. İçim buruk. Kulağımda tezahüratlar, şarkılar, besteler. Söylenecek fazla bir şey yok. Elveda İnönü demekten başka.