27 Aralık 2012 Perşembe

Dirk Kuyt Röportajı...


Profesyonel kariyerine 1997 yılında Utrecht’te başladığını görüyoruz. 2003 yılında Feyenoord’a transfer olana kadar bu forma ile160 maçta 51 gol kaydetmiştin.
Utrecht, kariyerimde ilk profesyonel sözleşmeyi imzaladığım kulüp. Orada çok şey öğrendim.  5 yıl sonrada Hollanda’nın en büyük kulüplerinden biri olan Feyenoord’a transfer olma şansı yakaladım. Feyenoord’a gittiğimde de forma giyme fırsatı buldum. Her şey çok iyiydi. Birçok maçta gol attım. Feyenoord’ta ikinci sezonumda ligde gol krallığı yaşadım. Ayrıca ligin en iyi oyuncusu seçildim. Bundan bir yıl sonrada Liverpool’a transfer olma fırsatını yakaladım. Orada Avrupa’nın en iyi takımlarının olduğu bir ortamda oynamak çok güzel bir duyguydu.  
Sen Feyenoord’a geldin, tamda o sene kulübün efsane oyuncularından Pierre Van Hooijdonk ta Fenerbahçe’ye transfer oldu. O dönem bu transferle ilgili neler konuşuluyordu?
Pierre ile birlikte çok kısa zaman bir arada oynadık, birkaç hafta kadar. Birlikte takım arkadaşı olmadan öncede Pierre’i biliyordum.  Feyenoord’ta oynadığı dönemde herkese Fenerbahçe’de oynamanın bir rüya olduğunu söyledi. Türkiye’ye gittiği zamanda Hollanda’da herkes Fenerbahçe’yi takip ediyordu. Türk futboluna ve ayrıca Fenerbahçe’ye ilgi duyuyorlardı.
Pierre gibi bir efsaneden sonra sende Feyenoord’ta oldukça başarılı oldun. 2005 yılında da gol krallığı yaşadın.  O sezon hakkında neler söylemek istersin?
Güzel bir sezondu, birçok gol attım. Gol ve asist benim için çok önemli fakat ligi kazanmak daha da önemli. O sezon şampiyon olamamıştık. Fakat benim açımdan gol kralı olarak başarılı bir sezondu. Bir sezon sonra yine şampiyon olmak istedik, fakat yine olmadı.
Feyenoord’taki başarılı kariyerinin ardından ise 2006’da İngiltere’nin dev kulüplerinden Liverpool’a transfer oldun ve 6 sene başarıyla forma giydin. Ancak Hollanda’ya göre gol sayında bir azalma gördük: 208 maçta 51 gol. Daha çok sağ kanatta oynadığın için mi gol sayın düştü.
Gol sayımdaki azalmanın öncelikli nedeni Premier ligin, Hollanda’ya göre daha zor olması. Liverpool’da değişik pozisyonlarda oynadım, sağ kanat gibi.  Bence her sağ kanatta oynayan oyuncu sezonda 10-15 gol atmayı başaramaz. Ben hemen hemen her sezon bunu başardım. Liverpool’da çok güzel günler geçirdim. Geçmişi hatırladığım zaman, yüzümde hep bir gülümseme var.
Anfield Road’ta ki ilk maçında da Liverpool taraftarının “Hollandalı Usta” pankartını açtığı bir görüntü var. Sahaya ilk çıkışında neler hissetmiştin? Liverpool,  dünyanın en büyük kulüplerinden biri sonuçta.
Evet. Dünyanın en iyi kulüplerinden biri için oynadım. 5 kez Şampiyonlar Ligi Şampiyonu olmuş, 20 kez lig şampiyonluğu yaşamış dünyanın en  büyük kulüplerinden birinde oynadım. 6 yıl orada oynamak hayallerimin gerçeğe dönüşmesiydi. Ayrıca, Premier Lig’in en büyük maçlarında, Şampiyonlar Ligi finali ve yarı finalinde oynadım.
Liverpool formasıyla büyük maçlarda attığın ilk gol Chelsea’ya karşı. Karşılaşmanın henüz 4.dakikasıydı. O gol hakkında neler söylemek istersin?
İngiltere’de Liverpool – Everton, Liverpool – Manchester United gibi Liverpool – Chelsea maçı da sezonun önemli maçlarından biri. Eğer ki bu maçı kazanırsanız, büyük takımsınız diyebilirim. 4. dakika golü attıktan sonra inanılmazdı. Peter Crouch topa kafasıyla hafif bir dokunuşta bulundu. Bende topu bir kere de kontrol edip golümü attım. Harika bir duyguydu.
O sezon Milan’a karşı Şampiyonlar Ligi Finali’nde de boy gösterdin, fakat kaybetmiştiniz. Çok iyi oynadığın maçta bir gol de atmıştın, ancak Inzaghi’nin 2 golü kupayı İtalya’ya götürdü. Neler hissetmiştin o gün?
Bizim için inanılmaz bir sezondu.  Özellikle Şampiyonlar Ligi’nde Barcelona, Chelsea gibi takımları eledik. Finale giden yol gerçekten inanılmazdı. Kupayı kaldırmaya çok yakındık fakat sizin de söylediğiniz gibi Inzaghi 2 gol attı, ben 1 gol attım. Bu yeterince iyi değildi. Futbolda bu olabilir. Büyük maçlarda küçük detaylar kazananı belirler. Biz maçı detaylarda kaybettik. O günü her zaman iyi hatırlarım, ama maçı kazansaydık çok daha iyi hatırlardım.
Euro 2008’den sonra 2010 Dünya Kupası’nda da tüm maçlarda oynamıştın. Finale kadar çıktınız ama kaybettiniz.
Harika bir gündü. Takım olarak o gün her şeyi yapmıştık, fakat yeterli değildi. Arjen Robben ile öne geçme şansları da yakalamıştık ama başaramadık. Casillas çok iyi kurtarışlar yapmıştı. Hemen hemen uzatmaların son dakikasında gole çok yaklaşmıştık. O an maçı penaltılara götürebileceğimizi hissetmiştim, fakat olmadı. Bir kez daha söyleyeyim futbol bu. Her zaman kazanamazsınız.
Şimdi de gelelim Fenerbahçe formasıyla attığın gollere. İlk olarak Galatasaray maçında gol attın. Türkiye’deki ilk derbi golündü. Neler hissetin?
Fenerbahçe – Galatasaray maçında ilk golümü atmam benim için rüya gibiydi, çok özeldi. Golü kafa ile atmıştım…Çok mutluydum fakat sonunda kaybedince büyük hayal kırıklığı yaşadım.
Elazığspor maçı ligde senin için ilkti ve golünü attın.
Bence herkes kazanmamızı bekliyordu. Ama biz zor bir süreçten geçiyorduk. Takım henüz yeteri kadar hazır değildi, fakat 1-1’lik skoru yakalayınca mutlu oldum. Sonra şanslarda yakaladık fakat sonunda 2 puan kaybettik.
Kayserispor’a attığın golü düşünürsek gerçekten çok kritikti.
Son şanslarımızdan biriydi. Top bana doğru geldiğinde, diğer tarafa doğru tek vuruş yapma şansım vardı. Her şeyimi vererek topa kafayı vurdum ve topta çok iyi yere gitti.
Fenerbahçe’de attığın goller içerisinde en beğendiğin hangisi?
Attığım her golü beğeniyorum . Vaslui maçıyla başladım gol atmaya ve o maçta attığım goller beni çok mutlu etti.
Röportajımızın başından bu yana birçok golünü, doğal olarak maçları da konuştuk. Geriye dönüp baktığında sende en çok iz bırakan maçlar hangileri oldu?
Bir çok maç var fakat söylediğim gibi  Ajax – Feyenoord derbileri, Everton  - Liverpool ve şimdide Galatasaray – Fenerbahçe, Fenerbahçe – Galatasaray maçları. Fakat Şampiyonlar Ligi Finali ve Dünya Kupası Finali’nde oynadığım maçları da asla unutamam.
Peki en çok üzüldüğün maçı sorsak cevabın ne olurdu?
Az önce söylediğim iki maç. Şampiyonlar Ligi  ve Dünya Kupası Finali. Uzun bir periyottan sonra iyi işler yaparak başarıya çok yakınsınız ve bunu küçük detaylarla kaybediyorsanız, bu sizi üzer. Tekrar söylüyorum, futbol bu.
Kariyerini göz önüne getirdiğinde performans olarak zirve yaptığın, en iyi oynadığın maç için hangisini söylersin?
2010 Dünya Kupası Çeyrek Final maçında Brezilya’ya karşı zor bir maç oynamış ve kazanmıştık. Bence turnuvada oynadığım en iyi maçlardan biriydi. Maicon’a karşı oynamıştım, dünyanın en iyi beklerinden biri. Çok iyi oynadım ve 2 asistim vardı. Neredeyse iki üç kişiyi geçip gole yaklaştığım bir pozisyonda vardı. Benim açımdan fevkalade bir maçtı.
Peki tersini düşünürsek, en kötü oynadığın maç?
O bölümü beynimden sildim…
En güzelini yapmışsın. Şimdi de senin için cevabı zor bir sorumuz var. Kariyerin boyunca aynı takımda ya da karşılıklı oynadığın isimleri düşünürsek sana göre en yeteneklisi kimdi?
Bence Messi dünyadaki en iyi oyuncu ama Steven Gerrard’la birlikte oynadım. Gerrard’ta çok yetenekli, her şeyi yapan bir oyuncu. Çok çabuk bir oyuncu, gol atabilen, etkili şutlar atan, top kazanan inanılmaz bir oyuncu. Dünyanın en iyi oyuncularından biriyle oynadığım için çok keyif aldım.
Kariyerin boyunca birçok ünlü savunma oyuncusuyla karşı karşıya geldin. İçlerinden en serti kimdi?
Dayanıklı ve sert birçok savunma oyuncusu var.  John Terry, Kompany, Ferdinand gibi isimlere karşı oynadım. Hiçbir zaman savunma oyucularından korkmadım. Bazen zorda olsa her zaman en iyiyi yapmayı denedim. Sert oyunculardan hiçbir zaman korkmam.
Futbola başladığın ilk yıllarda kimleri örnek alıyordun. Bir İdolün var mıydı?
Çocukluğumda, Van Basten, Gullit ve Rijkaard benim idollerimdi.  Milan’da oynuyorlardı.  Ayrıca 1988 yılında Hollanda Avrupa Şampiyonu olduğunda Hollanda Milli Takımı favori takımımdı ve o kadroda favori oyuncularımdı.
Şimdi de biraz futbolun dışına çıkalım. Öncelikle en sevdiğin filmi sormak istiyoruz?
Çok fazla film izledim, özel olarak herhangi birini ayıramam ama belki ismini çok kişinin bilmediği “Unutulmaz Titanlar” olabilir. Futbol takımı ile ilgili bir film fakat bizim bildiğimiz futbol gibi değil, Amerikan futbolu ile ilgili bir film.  Kolej takımında siyah ve beyazlardan oluşan oyuncular var ve daha sonra onlar bir araya geliyorlar. Dünyaya da önemli mesaj veren bir film.
Müzikle aran nasıl. Dinlemeyi sevdiğin bir şarkı var mı bu aralar?
Gangnam Style… Bu aralar bunu söylememiz gerekiyor.
Başka ülkelerin mutfaklarıyla aran nasıl?  Mesela bizim mutfağımızı nasıl buldun ve son olarak en sevdiğin yemeği sormak istiyoruz.
İstanbul’da yemek için çok güzel yerlere gittiğimizi söylemeliyim. Yeni yemekler öğreniyorum. Türk mutfağı çok hoşuma gidiyor fakat seçim yapmam gerekirse benim için Japon yemekleri öne çıkar. Özellikle Suşi.
Baygol-TRT Spor

1 Aralık 2012 Cumartesi

Beşiktaş'ın Direnişi

Beşiktaş'ın bu haline hala alışamadım. Liderin hemen arkasında olması falan değil alışmama engel olan. Lucescu ve Denizli dönemleri haricinde de zaman zaman zirvede olduk, çok yaklaştık, seri yakaladık. Ama böyle bir iştah uzun zamandır yoktu. Mustafa Denizli ile şampiyon olduğumuzda dahi böyle bir iştah yoktu. Hırs, mücadele başka, iştah, açlık başka. Bir de Mustafa hoca döneminde rakip Sivasspor'du. Büyüklerden rahatsızlık veren pek yoktu. Ama bu sene mahallenin ağır abileri karşısında direnişini sürdüren, kafa tutan Beşiktaş'ı izlemek bana ayrı keyif veriyor. Bir büyük takım nasıl oynaması gerekiyorsa öyle oynuyor Beşiktaş. Mahallenin ağır abileri demem, Beşiktaş'tan üstün camialar olduklarına inandığımdan değil. Bu seneki maddi kriterler nedeniyle kurulmuş bir cümle.

Geçen sene Basketbol takımının yaptığı işe benziyor. Ergin Ataman yönetiminde kadrosu, mali gücü rakiplerinden çok geride olmasına rağmen yüreğiyle, iştahlı oynayan o takıma benzetiyorum Samet Aybaba'nın takımını. Sezon başında Beşiktaş'ın bu noktaya gelebileceğini aklımdan geçirmiyordum. Samet Aybaba'nın böyle güzel bir takım yapabileceğini hiç düşünmüyordum.
Kısacası bu kadar keyif alacağımı hiç tahmin etmiyordum.
Son cümleye dikkat: "Keyif almak". Şu anki görüntüye rağmen Beşiktaş şampiyon olabilir diye asla bir iddiada bulunmam. Yarışta olduğu Fenerbahçe ve Galatsaray'ın çok ciddi bir kadro gücü var. Üst üste maçlar oynadıkları için ligde ve Avrupa'da şu an sıkıntı çekiyorlar ancak kritik dönemde yürüye yürüye maç kazandıracak futbolculara sahipler. Beşiktaş'ın böyle bir şansı yok. Her maç iştahlı oynamak zorunda. Son sırdaki takımla oynarken de liderle oynarken de. Başka türlü olmaz. Yeter ki sezon sonuna kadar bu iştah devam etsin. Şampiyon olmasa da taraftar sonuna kadar bağrına basacak bu takımı, hocasını, başkanını, yönetimini.

Umarım hep böyle devam eder. Ben bu deli takımı çok seviyorum. Bu mücadeleyi sonuna kadar alkışlıyorum. Devre arasında takıma çabuk uyum sağlayabilecek 2 kaliteli isimle, Beşiktaş'ın önü daha da açılabilir. Zirve yarışında daha iddialı konuma gelebilir. Ama bu takımla çok zor. Bir yerde lastik patlar. Galatasaray ve Fenerbahçe sezon sonuna doğru bu kadar puan kaybetmeyecek. Ama sen sistemin nedeniyle puan kaybedeceksin. O yüzden takviye şart. İş yönetime düşüyor artık. Samet Aybaba'nın isteklerini yerine getirmek için ellerinden geleni yapacaklar. Başka çare yok.