25 Eylül 2012 Salı

Fark budur!

Gittiğiniz kebapçının, balıkçının, lokantanın aşçıbaşısı, şefi, ustasıdır benzer yerlerinden farkı. Balık her yerde balık. Et her yerde var. Ama onu alırken seçen, yaparken kendinden katan, sanatını konuşturan bu isimlerdir işte. O yüzden vazgeçilmez olurlar. O yüzden müdavimleri vardır.

Teknik direktörün kişiliği de takımın aynasıdır. Nasılsa takımı da öyledir. Bunun bilgiyle, taktikle, antrenman yöntemleriyle alakası yoktur. Karakterini koyar takımına. Kendi değilse başarı da gelmez zaten. Gelse de uzun süreli olmaz. Bir teknik direktörün her yerde ya da tek bir yerde uzun sürelerle başarılı olmasının altında bunun yattığını düşünürüm. Profesyonel olarak futbol oynamayan, sahanın tozunu yutmayanın bunu söylemesi, "sen ne biliyorsun lan" tepkisini getirebilir peşinden ama bazı şeylere gözlemle de ulaşıyorsun işte.

Dünya genelinde, Türkiye'de başarılı olanların, saygı görenlerin özünde o karakter vardır işte. Ha bazen de tutmaz o aşı. O kulübün geleneklerine ters gelmişsindir ya da o ülke için tuhaf adamsındır. Bu da olabilir. Ya da en acısı o kulübe 2 numara küçüksündür. Örnekleri alt alta yazsan satırlar yetmez, yorulursun. Futbolun doğası bu.
Ülkemizde Fatih Terim, Mustafa Denizli ve son yıllarda Ertuğrul Sağlam'ın öne çıkmasının nedeni de karakterleridir, tarzlarıdır. Kişiliklerini takımlarına aşılamalarıdır. Mourinho'nun, Alex Ferguson'un, Guardiola'nın, Del Bosque'nin, son yılları hariç Capello'nun başarılı olması kişiliklerinde gizlidir. Jurgen Klopp'ta bu listeye girebilecek bir isimdir, birçok benzerinde olduğu gibi. Ama bu adamlar farklıdır. Bunlar kadar futbolu bilenlerde var, bu isimlerden daha büyük futbol geçmişine sahip olanlarda. Ama kendi karakteri devreye girdiğinde bu isimler ayrılıyor diğerlerinden. Geçmişte de daha ne isimler var burada yazmadığım. Yakın dönemin örnekleri bunlar.

O yüzden bazı isimlerin büyük takımlarda uzun süreli başarı yakalaması çok zordur. Mesela Aykut Kocaman ile Fenerbahçe'nin uzun vadede başarılı olması imkansızdır. 1 şampiyonluk yaşaması uzun vadede mutluluğa sebebiyet vermeyecektir. Fenerbahçe gibi büyük bir camia ile vizyonu sınırlı Aykut Kocaman'ın başarılı olması o yüzden zordur. Sen takıma en büyük yıldızları getirsen de o kişi yönetemeyecekse takımı, boşuna kürek çekmektir. Birkaç maç kaybetti diye değil, işin özüne indiğinde, takımın sahadaki duruşuna, tepkisine baktığında göremiyorsan ışığı boşa kürek çekiyorsun demektir.

Başta saydıklarımızdan dolayı Fatih Terim başkadır. İlk senesinde sıfırdan, bir sene önce rezil olmuş kulübü zirveye taşımak, ezber bozmaktır, kolay değildir. O yüzden Samet Aybaba ne kadar iyi niyetli olursa olsun Beşiktaş'ı uzun vadede başarıya taşıyamayacaktır. Çünkü bellidir kumaşı. Ertuğrul Sağlam da bir gün Beşiktaş'a dönüp şampiyon yapacaktır. Gözlerinden görürsünüz bunu. Takımına verdiklerinden anlamak lazım bunu. Ama Aykut hocayla olmaz, Samet hocayla olmaz, Şenol hocayla olmaz. Bunlar ne bilgiyle, ne taktikle, ne oynamakla açıklanır şeyler. Bunu görürsün, o adamı yıllardır izlemişsindir. Verdiği, veremediği kararları, seçimleri anlatır bunu sana. İşte olanla, olamayanın farkı budur. Olacakla, olmayacak buradan belli olur.

18 Eylül 2012 Salı

Bernabeu'da 90 Dakika

72.dakikaya kadar izleyemedim maçı. Yazı yok, söylenecek 1-2 şey var. İzlediğim bölüm için tek bir şey söyleyebilirim, Real efsanesi Juanito'dan: "Santiago Bernabeu'da 90 dakika çok uzundur".

Real Madrid: 3 Manchester City: 2. Ramos kenarda, Essien orta sahada Xabi ve Khedira'nın yanında. Bu işin sonu nereye gider bilemem. Geçen seneki defterler mi açıldı yoksa? Ronaldo'nun golünden sonra ise başka fotoğrafta konmazdı herhalde. Gecenin hareketi Mourinho'dan.

4 Haftanın Ardından

Lig başlamadan takımları değerlendirmek zor. Kadrolar belli olmuyor, son dakika transferleri hesapları değiştiriyor, gelen adamların uyum sürecini hesaplayamıyorsun, bir sürü etken. Sağlıklı yorum olmuyor o yüzden. Kağıt üzerinde her takımın kendine göre iyidir kadrosu. Sonuçta kale, savunma, orta saha, forvet hepsinin karşılığı var kağıtta. Ancak bunlar beraber oynayınca anlıyorsun eksikleri, fazlaları. Bu haftaya kadar takımlara şöyle bir bakarsak, sezon öncesi düşüncelerden çok uzak değiliz aslında. Beklentilerin üstüne çıkanlar var, altında kalanlarda. Galatasaray ile başlayalım değerlendirmeye.
Şampiyon olarak girmek sezona büyük avantajdır. Oturmuş kadroda kayıp yoksa, birde lazım olanlar gelmişse teknik adamın keyfine diyecek yoktur. Galatasaray'da ise Şampiyonlar Ligi hesabıyla gelenler listesi kabarık. Normalde bu kadar adam almaz son şampiyonlar. Ujfalusi'nin son saniye golüyle gelen Cris'i bir tarafa koyarsak 5 ilk 11 adamı almış Fatih Hoca. Oynatmaz ayrı ama hazır adam almış. Başka takımda bu kadar çok adam sıkıntı yaratır ama hocanın otoritesi kapatıyor bunu. Sonuçta şablon belli Fatih Hoca'da. Sistem belli. Gelen isimlerde Türkiye ve Galatasaray'a yabancı değiller. Fatih Terim'in mantalitesini de biliyorlar. O yüzden lige giriş çok sıkıntılı olmadı. Olabilirdi, şansta yardım etti ve ediyor Galatasaray'a ama devamlı kazanmayı düşünmek, rakibi ısırmak, kısaltıyor bu süreyi. Türkiye için çok yeterli, Avrupa'da sıkıntı yaşayabilecek bir kadro var hocada. Asla mücadeleyi bırakmazlar bu kesin. Ama beceri yönünden eksik çok. Selçuk, Melo ve Emre Çolak taşıyacak Galatasaray'ı bir üst kademeye. Onlar durursa olmaz. Hamit hazır değil, olursa yukarıdaki kare ası tamamlar. Diğer tüm oyuncular aynı bende. Amrabat çok büyük soru işareti. Antalya maçı kesinlikle ölçü değil. Faslı ayrı bir yazıda geniş paragrafta yer alır, burada çok girmeyeyim. Toparlarsak ligin en büyük favorisidir Galatasaray. Bu sene yaptığı transferler nedeniyle değil. Teknik direktörünün ligde diğer meslektaşlarından çok önde olması ve tabii kadrosunun da belli bir seviyenin üstünde olmasıyla.
Geçen sezonki Fenerbahçe ile bu sezonki arasında tek fark gelen isimlerin kalibresi. Alt alta yazdığında inanılmaz bir liste var. Chelsea, Liverpool, Juventus, Valencia, Beşiktaş. Ama teknik adamın mantalitesinde hiçbir değişiklik yok. Galatasaray ile arasındaki en büyük farkta bu zaten. Kadro olarak ligin en güçlüsü Fenerbahçe'dir tartışmam ama sahada bunu görmek için ne kadar zaman geçecek soru işareti. Daha klasik bir 11'i yok Fenerbahçe'nin. Alex Ferguson gibi bir rotasyon ustası değilsen olmaz böyle. Bırak klasik 11'i, klasik dizilişi de belli değil. Ama bekleyip göreceğiz işte. Aziz Yıldırım güveniyor, takım istiyor, Aykut Kocaman büyük bir destekle devam ediyor. Şampiyonlar Liginden eleniş, Alex sorunu derken sağlıklı bir Fenerbahçe portresi için beklemek şart. Beklerken tren kaçmazsa tabii.
Beşiktaş, beklentilerin biraz üzerinde başladı gibi. Başladı ama deplasmanda ligin en bitik görüntülü ekibi Karabük'ü 3-0 yenmekte "tamam bu takım doğru yolda" için erken. Son Elazığ maçının 2.yarısında duran toplara bile pres yapan bir Beşiktaş vardı sahada. Ama orada da ilk yarı 9 kişi kalabilirlerdi. Bu 2 maç hala ölçü değil benim için. Takımda savaşma, mücadele üst düzeyde. Gordon Milne dönemindeki, "top dışarı çıkmadan sizde durmayın" mantalitesi yerleştirilmeye çalışılıyor belli. Beraber oynadıkça daha iyi olacağına inandığım bu kadronun tabii ki rakiplerine göre bireysel yetenek eksikliği var. Bu da zorluk derecesi yüksek maçlarda Beşiktaş'ın en büyük sıkıntısı olacak. Her şeye rağmen Samet Aybaba'nın bu kısıtlı kadroyla doğruları yaptığını da söylemek lazım. Çoğu teknik adama göre istikrarlı bir 11 ile yola devam ediyor. Şu an için yapacağı başka bir şey de yok gözüküyor.

Trabzonspor'u anlamak gerçekten zor. Şampiyonluk parolasını her sene kullanmalarına rağmen giden oyuncuların haddi hesabı yok. Şenol Güneş'in transfer politikası 3 bilinmeyenli denklem. Ersun Yanal'ın kurduğu takımla iyi yürüdü Şenol Hoca ama gerisini getiremedi. Yönetimle birlikte gidenlere dur denemedi, yerlerine ise çok kötü transferler yapıldı. Bu sezona da başlangıçları parlak değil. Ligde ilk 4'e girerlerse büyük başarı olur, fazlası hayal.
Bursaspor şu ana kadar en beğendiğim takım süper ligde. Ertuğrul Sağlam ne kadar iyi bir teknik adam olduğunu, her sene üstüne koyduğunu gösteriyor. Şampiyon ekibin kağıt üzerindeki temel taşlarını Sir Alex Ferguson tarzıyla gönderip, 2 senesini çöpe atsa da yeni iskeletini kurmayı başardı. Geçen sene gelen Pinto'yla aradığı golcüye kavuşan Sağlam'ın bu senenin transferleri Belluschi ve Tuncay Şanlı ile kadro derinliğini de sağladığını gördük. Hemen herkesin ezbere sayabileceği bir Bursa kadrosu oluşturdu Ertuğrul Hoca. Hollanda'nın en formda takımı Twente'ye tamamen tecrübesizlikten elenen bu kadro 3 gün sonra Galatasaray'a İstanbul'da ecel terleri döktürdü. Bu sezon ligi ilk 3 içinde bitirirse asla şaşırmayacağım Bursa'nın tek handikabı 1-2 kritik adamın uzun süreli sakatlığı olur.

Diğer takımlardan sezon başlangıcıyla dikkatleri çeken, transferde doğru hamleler yapan Kasımpaşa ve Eskişehirspor. İkisi de ligimizin kaliteli teknik adamlarıyla çalışıyorlar. İkisi de hatırı sayılır kadrolara sahipler. Kasımpaşa daha yeni bir takım ama Metin Diyadin farkı hemen ortaya çıkmış. Geçen sezon da Ordu gibi toplama bir takımı kısa sürede bir ekip haline getirmişti, Hector Cuper bu sene ekmeğini yiyor fazlasıyla. Bu sezon da Kasımpaşa'yı rotaya soktu hemen. Eskişehirspor'da bu sezon eksik bölgelerini nokta atışlarla doldurdu ve çok iyi bir ekip haline geldi. Özellikle hücum hattı çok korkutucu. Necati-Kamara forveti çok can yakar. Arkalarında Tello, Erkan Zengin, Alper Potuk gibi oyunu sürekli domine eden orta saha oyuncularına sahipler. Savunmada Servet, Diego, her an hücumda olan Dede. Daha ne olsun. Bu 2 takım da bir aksilik olmazsa ligi üst sıralarda bitireceklerdir.

Orta sıra takımlarını ise tek tek yazmaya gerek yok kalanlardan çıkartın işte. Bunlardan Ordu ve Belediye biraz öne çıkabilir. Diğerleri ise dönem dönem yakaladıkları havayla çıkış gösterebilirler. Ligden düşmesi yüksek ihtimal olanlar ise an itibariyle Karabük ve Akhisar. Eğer bir an evvel kendilerine gelmezler ve devre arasında yerinde takviyeler yapılmazsa işleri zor. Finalde şunu söyleyelim bu bir 4 hafta yazısıdır. Sezon içerisinde Avrupa Kupalarında alınan sonuçlar, sakatlıklar, maç içerisinde yaşananlarla çok sular akabilir köprünün altından. Ama şu an görüntü bu.

15 Eylül 2012 Cumartesi

Madrid Nereye?

Mourinho'nun maç sonu söyledikleri düşündürücü. Takımım için endişeleniyorum diyor.
Real Madrid'te neler oluyor? Geçen sene rekorlar kıran, bırak geçen seneyi son 2 senedir buldozer gibi giden takımın bu sene traktör edasında başlaması sezona saha içinde açıklanamaz. Var bir şeyler kokusu çıkar yakında. "Getafe'ye karşı, bugün Sevilla'ya karşı hiçbir şey oynamadık, Granada'ya karşı bile yenmemize rağmen bundan iyi değildik" diyor Mourinho. Barcelona bir yandan kazanmaya devam ediyor. Puan farkı 8. 3 hafta sonra El Clasico var Camp Nou'da. Takım ölü toprağını atamadı üstünden. Real Madrid'i son 3 senedir bu kadar kötü gördüğümü hatırlamıyorum. Bugün 2 adam öne çıktı bende. Sonradan giren Modric ve Marcelo. Terminator Ronaldo'nun topa vuracak hali yoktu özellikle son 20 dakika. Fifa virüsü değil bu. Adı daha konmamış. İş sadece Jose'nin takımı toplamasına kalır umarım. Varsa başka sıkıntı, Mourinho'da bir yere kadar. Bernabeu'daki Barca maçı hariç sahada yok Madrid. Çok merak ediyorum ne kadar sürede toparlanacaklar diye.

9 Eylül 2012 Pazar

Beni Beğenmiyor musun?


Hey Gidi Günler

1988'de bugün Marca. Bunu hergün veriyorlar ama bugün hoşuma gitti. "Butrogueno kaptan olacak" manşeti atılmış. Euro 88'de İspanya gruptan çıkamayınca Miguel Munoz ile yollar ayrılmış yerine Luis Suarez gelmiş. Yeni hoca kıyıma başlıyor. Ama İspanya için değişen bir şey olmayacak ta ki...

7 Eylül 2012 Cuma

Selçuk'u Oynatmamak!

Maç kritiği değil bu yazı. Mağlup olduk diye Abdullah Avcı'yı acımasızca eleştireyim derdinde de değilim. Selçuk İnan'ı dün maç boyunca kenarda oturtmanla başladı bu yazıyı yazma isteğim. Elemeler boyunca büyük ihtimalle en çok güveneceğin adamı yanında oturtuyorsun diyedir sitemim. Milli takımın başına gelmiş, genç ve bu mevki için tecrübesi olmayan bir teknik direktörsün sen.  O yüzden her zaman güveneceğin oyuncuları toplamalısın etrafında. Her zaman kontrolünde olacak oyuncuları. İskeletini ona göre oluşturmalısın. Çünkü o tip oyuncular kurtarır seni, en zor maçında. Fatih Terim, Mustafa Denizli gibi teknik adamların da en büyük numaralarından biri budur.

Selçuk İnan, Alex gibi bir oyuncu olur anlarım. Bazı maçlarda kenarda oturtman gerekiyordur, rakibin fizik gücünden korkarsın, anlarım. Selçuk İnan, sezon boyunca çok yetenekli olmasına rağmen istikrarsız bir yapıda olur yine anlarım. Sergen gibi. Selçuk İnan, disiplinsiz, savruk, takım içerisinde sorunlara yol açan olur anlarım. Bu saydıklarımdan birinde sıkıntı yaratabilecek bir adam olsun da anlayayım ben seni.
Şimdi derler ki daha ilk maçta Abdullah Avcı bu kadar eleştirilir mi diye. Evet bal gibi eleştirilir. Yerden yere vurularak değil tabii ama eleştirilir. Dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun. Mesela İngiltere'de Lampard, Gerrard çok formda olacak ve oynatılmayacak. Eleştirilir. İspanya'da Xavi, İtalya'da Pirlo bu kadar formda olacak ve oynatılmayacak. Eleştirilir. Ben demiyorum bu isimlerle aynı kalitede futbolcudur Selçuk. Ama bu isimler takımları için ne kadar önemliyse Selçuk İnan da milli takımımız için o kadar önemlidir şu an.

Şöyle bir durum olsa yine anlayayım. Nuri, Emre veya X bir isim Selçuk kadar formda olur, kafan karışır bak onu da anlarım. Çünkü yetenek olarak birbirine yakın isimler bunlar. Selçuk'u sadece ara pası atsın diye oynatmıyorlar takımında. Selçuk İnan şu an Türk futbolundaki en formda, en efektif orta saha oyuncusu ve senin, milli takımın başına yeni gelmiş bir teknik adam olarak onu 90 dakika boyunca kenarda tutma mantığını kimse anlatamaz bana. Bunu da ben sistemi böyle düşündüm, planlarımda Selçuk yoktu diye anlatamazsın kimseye. Onunla aynı işi yapan diğer oyuncuları oynatmazsın, bambaşka bir sistem denersin kabul ama Selçuk'un görevini yapanları sahaya sürüp kenarda oturtuyorsan onu olmaz.
Hollanda da seninle aynı şekilde yeniden bir yapılanmaya gitti. O da senin gibi bir alışma sürecinden geçiyor. Yani henüz bir takım olamadılar. Grupta senin en güçlü rakibinden deplasmanda puan alma şansın var. Karşında otomatik portakal yok şu an. Puan yada puanlar alma şansının bu kadar yüksek olacağı başka bir dönem belki de gelmeyecek ama sen iyi hazırlanmamışsın hocam. Her şey hazırlık maçlarındaki gibi olmayacak. O girip bu çıkacak, her şey yolunda olacak diye bir şey yok. Hollanda'yı böyle yakalamışken sen, maksimumunu vereceksin, sonrasında olmazsa olmayacak. Şimdi hiç yoktan bir güvensizlik ortamı oluşturdun hocam. Oynat Selçuk'u yine mağlup ol. Kim ne diyecek sana. Söyleyenler eleştirilecekti, sen değil. Milli takımın taşları doğru yere koyan bir teknik adama ihtiyacı var. Bunun da sen olmasını çoğu kişi arzu ediyor. Milli takımda istikrar istiyor herkes. Sende koz verme ama. Fantezi peşinde koşma. Emre ve Nuri tam olarak hazır değilken sezona maç eksiğiyle başlamışken hazır kıta Selçuk'u keserek değişik şeyler peşinde koşma. Daha Fatih Terim, Mustafa Denizli değilsin sen. Öyle her eleştiriyi göğüsleyecek konumda değilsin. O yüzden az hata yap.
Sonuçta en kötü puan alabileceğimiz bir maçta mağlup olduk ve tüm oklar sana döndü. Bu puan kaybını umarım çok aramayız. Çünkü sen zannediyorsan tek rakibim Hollanda, büyük hata olur. Çıkış arayan ve bize her zaman ters gelen Romanya'yı rahat geçerim zannediyorsan hata yaparsın. Grupta küçük maçlarda puan kaybı hakkın yok. Büyüklerden ise ne koparırsan kar. Yoksa herkes bugünü hatırlatır sana, unutma. Senin bugün Selçuk İnan'ı kesmen, oyuna hiç sokmaman bu yüzden önemliydi işte. Sen bugün Selçuk'u kaybettin hoca. Nasıl kazanacağını düşün şimdi.