Sonrasında uzun bir süre maça gidemedim. Daha doğrusu annem salmadı
diyelim. ‘’Ne işin var maçta, oğlum bir şey gelir başına’’ diyerek kandırdı
durdu beni. Devamında ise tam 10 yıl sonra Ajax maçıyla gittim İnönü’ye. Aman
Allah’ım ne kalabalıktı. 2-1’in rövanşında hepimiz umutluyduk. Ajax’ın rüya
takım olduğunun farkında değildik. Overmars, Litmanen, Rijkaard, Bergkamp.
Yıldızlar gökyüzünden sahaya düşmüştü sanki. 4-0 mağlup olduk ama umurumuzda
değildi. Tezahüratlar, şarkılar, kalabalıktan devre arasında bile lavaboya
gidememe. Olduğun yerde sıçrayarak izledim maçı. Yerim yine Eski Açık’ta bu kez
Numaralı’nın yanındaydı.
1995’te Şampiyonluğu ilan ettiğimiz Gaziantepspor maçını Yeni Açık’ta
izledim. Ertuğrul golü attığında kaç sıra uçtum öne hatırlamıyorum. Kaç kişi
sırtımdaydı bilmiyorum. Sonraki yıllarda ise Fenerbahçeli, Galatasaraylı
arkadaşlarımı da götürdüm yanımda. Hayran kalmışlardı, tribünlerin uyumuna, hep
bir ağızdan söylenen şarkılara. Amokachi’nin rüzgar gibi gidişini gördüm.
Pascal’ın Dinamo Kiev’e aşırma golü tam önümde olmuştu. Sergen, Adanaspor’a
oturduğu yerden gol atarken ters kale arkasında saha içindeydim. Kapalı’nın
gücünü sonuna kadar hissettim. Yıldırım Demirören başkan olduktan sonra ise
zamanla maça gitme isteğimde azaldı. Ama hemen her dönemde oradaydım. Her
gidişimde tüylerim diken diken oldu, gözlerim doldu.
Ve şimdi bugün veda ettik İnönü’ye. Feda tamamdı da veda zormuş gerçekten.
Yeni bir stat yapılacak. Modern olacak, çağın gereklerini taşıyacak kabul ama o
eski hava olacak mı? Bilemiyorum. İçim buruk. Kulağımda tezahüratlar, şarkılar,
besteler. Söylenecek fazla bir şey yok. Elveda İnönü demekten başka.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder